Faks Savaşları

FAKS SAVAŞLARI
Şeyh Usame bin Ladin (rahimehullah)'ın Sudan'da gerçekleştirdiği faaliyetlerden biri de Faks Savaşları'dır. Beşir hükümeti, İkinci Körfez Savaşı'ndan kendisini korudu. Zira problemin çözümü olduğu iddia edilen şeyi (yani Kuveyt'i özgürleştirmek için Amerikalılardan yardım almak) kabul etmediler. Onlar Arapların kendi problemlerini kendi aralarında çözebileceklerine inanıyorlardı. İşte bu sebeple Beşir hükümeti, Körfez Ülkelerine açık bir düşmanlık ilan etti. Bu ülkelerin başında da güneydeki haçlı John Garang'ı silah ve lojistik olarak destekleyen Suud rejimi vardı. Şeyh Usame bin Ladin (rahimehullah) bu fırsatı çok iyi değerlendirdi. Şura Heyeti ile istişare ettikten sonra 1994 senesinin başlarında yeni bir heyet oluşturmaya karar verdi. Heyetin ismi "Nasihat ve Islah Heyeti" olarak belirlendi. Faaliyet yapacağı yer ise Londra'ydı.
Bu heyetin amacı bölgedeki Amerika'nın tehlikeli siyasî planını herkese anlatmaktı. Bu siyasî amacı gerçekleştirmek için uğraşan Suud rejimi ile Resmi Dini Müesseselerin onların suç ortağı olduklarını da beyan etmekti. Bu heyet Suud rejimini düşürmeyi hedefliyordu. Bu da faaliyetlerini ve bozgunculuklarını ortaya çıkararak olabilecek bir durumdu. Bu heyet, onların beldenin servetini nasıl çaldıklarını, Yahudi ve Hristiyanları nasıl dost edindiklerini, Haremeyn beldesinin kutsallığını çiğnemek için Haçlılara nasıl müsamaha gösterdiğini, nizamlarının Allah'ın şeriatına muhalif olduğunu ve Allah'ın hükmüyle hükmetmediklerini deliller ve örnekler (faizin yaygın olması gibi) üzerinden açıklayacaktı.
İşte bu heyetin en büyük amacı onların bu kabul edilemez tutumlarını herkese açıklayarak onları rezil etmekti. Ama bunu çok ince bir şekilde hesaplayarak yapmak gerekiyordu. Bu söylediklerini Şeyh Usame bin Ladin (rahimehullah)'ın Suud rejiminin divanından aldığı ve faks yoluyla Londra'da bulunan heyete gönderdiği deliller ve vesikalar ile desteklemek gerekiyordu. Heyet daha sonra bu yüzlerce beyanatı faks yoluyla değerli şeyhlere, salihlere, gayretli şahıslara, kültürlü insanlara, üniversite öğretmenlerine, tüccarlara ve Haremeyn beldelerinde bulunan herkese gönderiyordu. Londra'da bu beyanatları gönderme işini Şeyh Halid el-Fevvaz -Allahu Teâlâ onu esaretten kurtarsın!- yürütüyordu.
Burada zikredilmesi gereken bir diğer husus ise şudur: Kardeşler Nairobi ve Darusselam operasyonlarını gerçekleştirmeden önce kardeşleri uyarmak için yeterli bir vakit buldu. Kardeşler Şeyh Halid el-Fevvaz'a da Britanya'dan ayrılması için haber gönderdiler. Ama tedbir kaderin önüne geçemedi. Şeyh Halid el-Fevvaz Britanya'dan çıkmakta geç kaldı. Britanya Hükümeti onu 1998 senesinde, 28 Eylül'de tutukladı. Bunu Britanya Hükümeti'nden Amerika Birleşik Devletleri istedi. Burada Şeyh Halid'e yönelttikleri suçlama Nairobi ve Darusselam'daki Amerikan sefaretlerinin patlatılmasında yer almasıydı. Şeyh Halid de Britanya hapishanesinde tutuldu. 2012 yılının Ekim ayında Amerikalılara teslim edilene kadar da burada kaldı.
Şeyh Halid el-Fevvaz - Allah Esaret Bağlarını Çözsün-
Şeyh Usame bin Ladin (rahimehullah)'ın Sudan'da gerçekleştirdiği en büyük işlerden biri Abdülaziz bin Baz'a gönderdiği mektuptur. Mektupta dine ve ümmete karşı sorumluluklarını anlatıyordu. Batılın hüküm sürdüğü, saptırıcı güçlerin her tarafı karıştırdığı, hakkın sürgün edildiği, davetçilerin tutuklandığı ve ıslah edicilerin susturulduğu bu zorlu dönemde üzerindeki büyük mesuliyeti ona açıklamıştır. Ayrıca Abdülaziz bin Baz, sahip olduğu ilmi açıklamayıp, susup bir köşeye de çekilmemiştir. Aksine fetvaları ve tutumuyla bunu net bir şekilde ortaya koymuştur. Örneğin haç takan Melik Fehd'in yaptığını doğru görmüş ve bunu tevil etmiştir. Son derece asılsız fetvalarıyla yardım edilmesi gereken Müslümanları kâfirlerin karşısında yalnız bırakmıştır. Haçlı ve siyonist ittifak güçlerinin işgalini hoş karşılamıştır. Bunun doğru bir şey olduğunu savunmuştur. Buna gerekçe olarak da Kuveyt'i özgürleştirmelerini sunmuştur. Aynı şekilde Suud rejimi'nin tavsiyesi üzerine Yemen'deki komünistler hakkında bir fetva kaleme almıştır. Onların Müslüman (!) olduğunu öne sürerek bölgede barışı sağlamak ve onların kanının dökülmesine engel olmak için gayret edilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Komünistlerin Müslüman olduğunu vehmettirerek onların kanının korunması gerektiğini söylemek istemiştir. Şeyh Usame bin Ladin (rahimehullah) bu konu hakkında şöyle söylemiştir: "Komünistler ne zaman Müslüman oldu? Sizler daha önce onların kâfir olduklarını ve Afganistan'da onlarla savaşmanın gerektiğini söylememiş miydiniz? Yoksa Yemenli komünistler ile Afgan komünistler arasında bir fark mı var? Akideyi ve tevhid kaidelerini nasıl zayi ettiniz? Doğru akide ile yanlış akideyi nasıl birbirine karıştırdınız?" Şeyh Usame bin Ladin (rahimehullah) bu mektubunda rejimin kendisinden çıkarmasını istediği fetvaya da değindi. Bu fetvada şeyhlerin, davetçilerin ve ümmetin genç delikanlılarının tutuklanmasını ve işkence edilmesini hoş karşılıyor ve bunu doğru kabul ediyordu. Bunun dışında Şeyh Usame bin Ladin (rahimehullah), mektubunda Siyonist düşmanların bakanları ve parlamentosu tarafından övüldüğü ve ayakta alkışlandığı fetvasına da değindi. Bu fetva Yahudilerle mutlak mânâda barış yapmanın mübah olduğunu ifade etmektedir. Şeyh Usame bin Ladin (rahimehullah) şöyle söylemiştir:
"Sanki sizler iki haremin yahudi ve haçlı güçler tarafından işgal edilmesiyle yetinmediniz. Bir de üçüncü haremimizi de musibetlerin içerisine dahil ettiniz. Arap tağutlarının korkak ve hainlerin Yahudiler ile yaptığı barış anlaşmasını temize çıkarmak için şer'i delilleri seferber ettiniz. Bu söz çok tehlikeli bir sözdür. Büyük bir felakettir. Zira burada insanlara ve ümmete durumu olduğundan farklı bir şekilde göstermeye çalıştınız. Herşeyden önce Yahudi düşmanlarımız kendi asli beldelerinde değildir. Onlar bizim harici düşmanlarımız değildir ki onlarla sulh yapmak caiz olsun. Aksine o dini ve dünyayı ifsat eden zorba düşmanlarımızdan biridir. Onlar için Şeyhülislam İbnu Teymiyye (rahimehullah)'ın kelamını uygulamamız gerekmektedir. Şeyhülislam İbnu Teymiyye (rahimehullah) şöyle söylemiştir: "İmân dışında, dini ve dünyayı ifsat eden zorba düşmanı def etmekten daha büyük bir vazife yoktur. Bunun için herhangi bir şart da yoktur. Mümkün olduğunca onları def etmemiz gerekmektedir. Bizim mezhebimizden olan ve olmayan bütün âlimler bunu açık bir şekilde söylemiştir."
Şeyh Usame bin Ladin (rahimehullah), Abdülaziz bin Baz'a yaptığı nasihatleri şöyle noktalamıştır:
"Ümmetten ve âlimlerden sizin gibilere karşı olan şefkatimiz size nasihat etmemizi gerektirdi. Biz, hâkim rejimlerin sizden ve sizin gibilerden bu kadar çirkin bir şekilde faydalanmasını engellemek istiyoruz. Onlar her türlü güzel ve ıslah edici işin karşısına sizi atıyorlar. Fetvalarınız ve tavrınızla her türlü hak sözü ve her türlü dürüst davayı susturmaya çalışıyorlar. Allah'tan korkun!
Allah'a ve Resulü'ne karşı açık bir şekilde savaş açan tağutlardan zalimlerden sakının!" ("Yahudiler ile Sulh Yapmalıyız!" isimli fetvasının batıl olduğuna dair Abdülaziz bin Baz'a gönderilen mektup, Şeyh Usame bin Ladin) ve bu beyanatlar arasında Suud rejimi için en tehlikeli ve en tesirli olanı "Melik Fahd'a Açık Mektup; Bakanlıkları Tekrardan Düzenlemek Elzemdir!" risalesidir. Şeyh Usame bin Ladin (rahimehullah) bu risalede şunları söylemiştir:
"Bu beyanat, Amerika'nın Riyad'ta bulunan vekilini en çok etkileyen beyanatlardan biridir. Bu risale, harflerin üzerine noktayı koyan bir risaledir. Bu risale, onların nifaklarını, Amerika'nın kuklası olduklarını ve ümmetin sermayesini ve mallarını boş yere saçıp savurduklarını ortaya çıkaran bir risaledir. Bu risale, aynı zamanda, el-Kaide'nin kurulmasını gerektiren etkenlerden biridir. Ayrıca Sudan'dan çıkmamızı gerektiren en temel sebeplerden de biridir. (Şeyh Usame bin Ladin rahimehullah'ın Sudan'dan uzaklaştırılmasına neden olan husus Cemal el-Fadl'ın Amerika'ya verdiği kıymetli malumatlardı. Cemal el-Fadl 1995 senesinin ikinci yarısında kendisini Amerika'ya teslim ettikten sonra bu bilgileri onlara verdi. Amerika bunun üzerine Sudan'a çok büyük bir baskı uyguladı. Bundan önce Suud rejimi başta olmak üzere komşu ülkeler Sudan'a zaten baskı yapıyorlardı. Bu baskının sebebi Sudan'dan Şeyh Usame bin Ladin rahimehullahı teslim etmelerini veya uzaklaştırmalarını istemeleriydi. Gelecek sayfalarda Cemal el-Fadl'a daha detaylı bir şekilde değineceğiz.)
Bu beyanat Suud rejiminin kibrinden vazgeçmesine sebep oldu. Sudan'a karşı tam beş sene boyunca uyguladığı bütün baskıların başarısız olmasının ardından Hartum ile anlaşma yaptı. Bu beyanat o kadar etkiliydi ki Riyad'ın İçişleri Bakanı Sudanlı Mevkidaşı ile iletişime geçti ve acilen buluşmaları gerektiğini ifade etti. Karşılaştıklarında ise Sudan'ın İçişleri Bakanı'na şöyle söyledi: "Bu beyanatı ortadan kaldırdığınız zaman aramızdaki bütün problemler çözülecektir." İşte bu söz tek başına bile bu beyanatın ne kadar etkili olduğunu anlatmak için yeterlidir.
Allah'ın lütfu sayesinde bu beyanatlar Haremeyn beldelerinde meyvesini verdi. Suud rejimini rezil etti. Melik Fahd'ı deliye döndürdü. Şeyh Usame bin Ladin rahimehullah'ı teslim etmesi için Sudan hükümetini kâh tehdit etti, kâh tatlı dille ikna etmeye çalıştı. Ama onlar tüm bu teklifleri kabul etmediler. Sadece bu beyanatları yayınlamayı durdurmasını istediler. O, bu şekilde on sekiz beyanat yayınladı.
SUUD REJİMİNİN ŞEYH USAME BİN LADİN'İ ARABİSTAN'A DÖNDÜRME ÇABALARI
Melik Fahd'in Hükümeti, Şeyh Usame bin Ladin (rahimehullah)'ın eski arkadaşı olan bazı bakanlara ve onu arada ziyaret eden Suudlu çalışanlara, Şeyh Usame bin Ladin (rahimehullah)'tan bu beyanatları yayınlamayı durdurmasını, cihad yolundan ayrılmasını, beldesine dönmesini, Melik Hükümeti'ni onaylamasını ve normal bir hayat sürmesini istemelerini emretti.
Gazeteci Cemal Kaşıkçı -Şeyh Usame bin Ladin (rahimehullah)'ın eski bir arkadaşıydı- Sudan'da Şeyh Usame bin Ladin (rahimehullah)'ı ziyaret edenlerden biriydi. Gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın vazifesi Şeyh Usame bin Ladin (rahimehullah) ile bir röportaj düzenleyerek onu ikna etmekti. Ama bu röportaj Şeyh Usame bin Ladin (rahimehullah) tarafından Suud rejimine asla vazgeçmeyeceğine dair gönderilen bir işaret niteliğinde olmuştu.
İşte bu çabalardan biri de Melik Fahd'ın bir keresinde -1994 senesinin başlarında Şeyh Usame bin Ladin (rahimehullah)'ın kardeşlerinden bazılarını (içlerinde büyük abisi Şeyh Bekir bin Ladin (rahimehullah) ile annesi de vardı) özel uçaklarıyla Sudan'a göndermesiydi. Onlar Şeyh Usame bin Ladin (rahimehullah)'a Suud'a dönmesini söylediler. Şayet dönerse affedileceğini, pasaportunun ve 1992 senesinin sonlarında dondurulan mallarının kendisine geri verileceğini ifade ettiler. Tabiî aslında bunlar Melik Fahd'in sözleriydi.
Suud rejimi Şeyh Usame bin Ladin (rahimehullah)'a, kardeşlerinin teklifini kabul etmesi için ailevi bir baskı yaptı. Bundan dolayı "Bin Ladin Şirketi'ne ait olan ama Suud rejimi tarafından dondurulup devlet hazinesine aktarılan iki milyar riyali Şeyh Usame bin Ladin (rahimehullah)'ı ikna etmeleri için ailesine verdiler. Ama dağ sağlamdı. Fırtınanın onu hareket ettirmesi veya sarsması mümkün değildi. Dünyevî menfaatler onun ağzının suyunu akıtmazdı. Şeyh Usame bin Ladin (rahimehullah) tüm bu teklifleri elinin tersiyle itti. Tağut rejim olan Suud rejiminin yapabileceği tek şey Şeyh Usame bin Ladin (rahimehullah)'tan vatandaşlığını almak, "Bin Ladin" ailesinin ağzından, kardeşleri Şeyh Usame bin Ladin (rahimehullah)'tan beri olduklarına dair yalan beyanat yayınlamak ve bu beyanatın yalan olduğuna dair Şeyh Usame bin Ladin rahimehullah'a en ufak bir işaret vermeleri durumunda da ailesini tehdit etmekti.
Doğal olarak tüm bu yapılanlar Şeyh Usame bin Ladin rahimehullah'ın direncini kıramadı. O sürekli "Allahu Teâlâ bize yeter! O ne güzel vekildir! diyordu. Biz onu bu hal üzere biliyorduk. Darlık anında sürekli bunu söylememizi her fırsatta bize de tavsiye ediyordu. O, sürekli bir şekilde:
'Allahu Teâlâ bize yeter! O ne güzel vekildir!" diyordu.
Şeyh Usame bin Ladin rahimehullah bu konu hakkında şunları söylemiştir:
"Hiç şüphesiz Amerikalılar bizi susturmak için pazarlık yapıyorlar. Amerika ve bölgedeki bazı temsilcileri on seneden fazla bir süredir susmamız için bize vaatlerde bulunuyorlar. Bize: "Sus! Biz de sana pasaportunu verelim. Sus! Biz de sana mallarını verelim! Sus! Biz de sana kimlik kartını verelim" diyorlar. Bunlar herhalde dünyada yaşayan herkesi «dünya için» yaşıyor zannediyorlar. Bilmiyorlar ki şayet kendisiyle Allah'ın rızasına ulaşamayacaksak dünyanın bizim için bir anlamı yoktur."
Küresel Cihad'ın Tarihi Sayfa 160-165